Apiterapi

Ulusal Beslenme Konseyi Arı ve Arı Ürünleri Bilim Komisyonu Raporu - 2022 Ankara

T.C. Sağlık Bakanlığı - Bilim Komisyonu

2.5. APİTERAPİ

Apiterapi, Latince Arı anlamına gelen “Apis” kelimesinden türetilmiş bir terim olup kısaca arının şifa amaçlı kullanılmasıdır. Keza, arı iğnesinin cilde akupunktur iğnesi gibi uygulanmasına ‘Apipunktur’ denilmektedir. Geleneksel Çin Tıbbını kanıta-dayalı tıp metodolojisi ile entegre ederek Modern Apipunktur çalışmalarını başlatan kişinin Prof. Fang Zhu olduğu kabul edilmektedir.

Apiterapi, Sağlık Bakanlığı tarafından 27 Ekim 2014’ de çıkan Geleneksel ve Tamamlayıcı TıpUygulamaları Yönetmeliği’nde; ‘arı ve arı ürünlerinin koruyucu ve bazı hastalıkların tedavisinde destek olarak kullanılması biçimi’ olarak tanımlanmıştır (Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği, 2014). Başlıca arı ürünleri bal, balmumu, arı poleni, propolis, arı sütü, arı zehri ve bunların türevleridir. Bal, propolis, arı sütü, polen, vb. arı ürünleri antioksidan değeri yüksek ürünlerdir ve özellikle bağışıklık sistemini düzenleyici ve destekleyici olarak kullanılabilir. Bu ürünlerin sağlığa etkisi üzerine pek çok araştırma yapılmakta ve mevcut veriler bağışıklık sistemi üzerine olumlu etkileriyle “sağlığı koruma” noktasında etkili olabilecekleri görüşünü destekler niteliktedir (Sforcin J.M., 2007; Orsolic N., 2009; Wu G., Li Y., Liu G., 1991; Watanabe K. ve ark., 1996; Vucevic D. ve ark., 2007; Abuharfeil N., Al Oran L., Abo-Shehada M., 2008; Al-Waili N.S., 2003; Banskota A.H., Tezuka Y., Kadota S., 2001).

“Apiterapi” kelimesi her ne kadar modern zamanlara ait olsa da içerik olarak yüzlerce yıl önceye dayanmaktadır. Apiterapiyi günümüzden 6 bin yıl önce Hintliler, 5 bin yıl önce Sümerliler kullanmış. Bazı arkeolojik bulgulara göre Anadolu’daki bir takım antik uygarlıklar bazı arı ürünlerini kullanmışlar. Antik Mısır ve Çinli hekimlerin günümüzden 4 bin yıl önce bir takım arı ürünlerini reçetelediklerine dair belgeler bulunmaktadır. İslam medeniyetinde Kuran’da şifalı özelliğinin vurgulanmış olmasının getirdiği özel bir yere sahiptir (Bansal V, Medhi B, Pandhi P. Honey, 2005; Crane. E., 2004; Da Silva Veiga, P.A., 2004; Budge, E.A.W., 1894; Harissis H.V., Harissis, A.V., 2009).

Apiterapi, söz konusu ürünlerin sağlık amacıyla kullanımında nelere dikkat edilmesi gerektiği; kimlerin, hangi ürünü, ne amaçla, nasıl kullanabileceği; ürünlere karşı hassasiyet ve alerjik durumlarla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiği gibi konular üzerinde durmaktadır. Olası riskler ve çözüm yolları iyi bilinmeli ve tedbirler alınmalıdır. Ayrıca, hastanın kendisi hakkında tıbbi kararları kendisinin vermesi gerekir. Ancak bu kararı verebilmesi için yeterli bilgiye sahip olması gerekir. Dolayısıyla apiterapi seansları öncesi aydınlatılmış onam formu doldurulması önem arz etmektedir. Aydınlatılmış onam, iyi hekimlik uygulaması önkoşullarından biridir ve tıp etiğinin temel ilkelerinden olan özerklik ilkesine dayanmaktadır. Tıbbi deontoloji ve etik, sağlık hizmeti verenler ve alanlara yetki verir ve sorumluluk yükler. Bu temel etik yaklaşım, söz konusu uygulama Apiterapi olduğunda üçüncü bir taraf olarak balarılarını da kapsamalıdır.

Apiterapi Ürünleri

Yeni bilimsel veriler ışığında güncellenmesi şartıyla ürünlerin tanımı ve belli başlı özellikleri şöyle özetlenebilir: Bal; “Bitkilerin çiçeklerinden ya da diğer canlı kısımlarından salgılanan nektarın ve bitki üzerinde yaşayan bazı böceklerin, bitkilerin canlı kısımlarından yararlanarak salgıladığı tali maddelerin, bal arıları (Apis mellifera) tarafından toplandıktan sonra kendine özgü maddelerle birleştirilerek değişikliğe uğrattığı, su içeriğini düşürdüğü ve petekte depolayarak olgunlaştırması sonucunda meydana gelen doğal ve tatlı bir ürün.” (TSE, ICS 65.140 Türk Standardı, TS 3036/Ocak 2010) Türk Gıda Kodeksi, Bal Tebliği de TSE’nin bal tanımına paralellik göstermektedir. Filtre edilmiş bal ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla yabancı organik veya inorganik maddelerin ayrılması sırasında kaçınılmaz olan kayıplar dışında balda polen veya bala özgü diğer bileşenlerin uzaklaştırılmaması gerekir. Konuyla ilgili literatüre göre balda ticari glukoz, früktoz vs bulunmamalı; boyar madde bulunmamalı; Nişasta / Polen oranı en çok 10/100; protein ve ham bal delta C13 değerleri arasındaki fark: –1,0 veya daha pozitif; Bitki şekerleri (C4) oranı en çok %7; Prolin en az 300 mg/kg, hatta 600 mg/kg, pH: 3,4- 40 6,1; HMF değeri en fazla 40 mg/kg; Diyastaz değeri minimum 8 birim; Sakaroz oranı maksimum %5 olması gerektiği kabul edilmektedir. Bal Tebliği kapsamında; Bal içinde insan sağlığını tehdit eden hiçbir patojen mikroorganizma, parazit ve/veya parazit yumurtası bulunmaması şarttır. Balın, Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nin Gıda Hijyeni bölümünde yer alan genel kurallara uygun olarak üretilmeli ve "Türk Gıda Kodeksi Mikrobiyolojik Kriterler Tebliği" ne uygun olmalıdır. Balda hiçbir katkı maddesi bulunmamalı, keza pestisit ve ilaç kalıntısı içermemelidir. Apiterapide kullanılacak balın, içerdiği doğal enzimleri parçalayacak ya da önemli düzeyde inaktive edecek şekilde ısıtılmış olmadığından emin olunmalıdır. HMF ve enzim aktivitesi gibi parametrelerin bazılarının ısıtma ve depolama ile değişeceği göz önünde tutulmalıdır. Taze bal çok düşük HMF seviyesine sahiptir ve doğal enzim seviyesi yüksektir. Apiterapi açısından balların maksimum 25 mg/kg HMF, hatta 15 mg/kg ve invertaz aktivitesinin ise minimum 10 Hadorn ünitesi olması gerektiğine dair öneriler bulunmaktadır (Krell R., 1996).

Balmumu; “Apis Mellifera’nın yaptığı peteğin eritilmesi ve yabancı maddelerden ayrılması ile elde olunan mumdur.”17 Avrupa Farmakopeyasına göre hakiki ve saf balmumu için mevcut kalite kriterleri: Su içeriği %1’den az, Refraktif index (75°C) 1.4398-1.4451, Erime noktası 61- 65°C, Ester/Asid oranı 3,3-4,3, Saponifikasyon No 87-102, Hidrokarbonlar en fazla %14,5 olması ve yabancı madde içermemesi şeklinde özetlenebilir. Bugün, balmumunun hakikiliği ve saflığının tam tespiti Gaz-Kromatografi ve Kitle Spektrometrinin birlikte kullanımıyla gerçekleştirilebilmektedir. Balmumu çoğunlukla, arıcılıkta uygulanan lipofil akarisitle kontamine olmaktadır. Ticarî balmumlarında 0,5 ile 10 mg/kg aralığında değişen farklı akarisit kalıntısı tespit edilmektedir. Apiterapide kullanılacak balmumu kalitesini artırmak için, varroa kontrolünde doğal ve organik yöntemler tercih edilmesi önem arzetmektedir (Krell R., 1996).

Propolis; “İşçi arıların, kovan içerisindeki besinleri, yavru arıları ve kendilerini çeşitli patojen mikroorganizmalardan (virüs, bakteri, fungus) korumak amacıyla bitkilerin yaprak, gövde, tomurcuk vb. kısımlarından topladığı reçinemsi maddeleri ve bitki nektarlarını, başlarında yer alan salgı bezlerinden salgılanan enzimler ile biyokimyasal değişikliğe uğratarak oluşturdukları, ‘arı tutkalı’ olarak da adlandırılan ürün.”18 Propolisler farklı ülkelerde farklı statülere sahiptirler. Almanya, İsviçre gibi bazı Avrupa ülkelerinde ilaç olarak kabul edilirken diğer birçok ülkede bir gıda takviyesi olarak addedilir. Propolis öncelikle duyusal ve fiziko- kimyasal özellikleri değerlendirilerek test edilebilir. Propolisin saflığı ve balmumu içeriği birçok araştırmacı için kalite parametreleridir. Bazı Doğu Avrupa standartlarında saponifikasyon, ester ve iyotlama sayıları kullanılmaktadır. Ancak bu kalite parametreleri yalnızca propolisteki balmumu ve reçine içeriğiyle ilgilidir. Bu bileşenler propolisin biyolojik aktivitesinde sadece küçük bir rol oynarlar. Apiterapi açısından kaliteli Propolis, balsam içeriği fazla, biyoaktivitesi yüksek, saf ve organik propolis demektir. Ağır metaller ve varroa kontrolü için kullanılan lipofil sentetik akarisitlerle kontaminasyon konusuna çok dikkat edilmelidir (Krell R., 1996).

Arısütü; “genç işçi arıların baş bölgelerinde bulunan hypopharyngeal bezlerinin salgısı olup, ana arı petek gözlerine aşılanan larvaların beslenmesine yarıyan, ancak ana arı petek gözlerine aşılama yapıldıktan sonra, 36 saat - 48 saat zarfında uygun aygıtlarla toplanan, pelte kıvamında, açık krem-kemik renginde, kendine has kokuya ve yakıcı bir lezzete sahip üründür.” (TSE; ICS 65.140;67.230 Türk Standardı, TS 6666/Aralık 2000) Arısütü için henüz uluslararası bir standart yoktur. Farklı ülkelerin kendi ulusal standartları vardır. TSE’ne göre 10-HDA, en az %1,40 olmalı, liyofilize ise en az %3,40 olarak gösterilmistir. Son zamanlarda bazı bilimsel yayınlarda bu oranların daha yüksek olması gerektiği söylenmiştir. Bu yayınların bir kısmında 10-HDA oranının arısütü taze ise %1,9 üstünde, liyofilize ise %3,5 üstünde olması söylenirken, Furosine miktarının ise 100 gr arısütünde 50 mg üstüne çıkmaması vurgulanmaktadır. TSE’ye göre “Arı sütü cam veya ahşaptan yapılmış olan ve ana arı petek gözlerine girecek büyüklükteki kaşıklar yardımı ile veya vakumlu sistemler yardımı ile toplanmalıdır. Toplanan arı sütü koyu renkli temiz cam şişe veya kavanozlara hızlıca konulmalı, -5°C’da, uygun soğutucularda muhafaza edilmelidir.” -18°C altında muhafaza edilmesi durumunda taze arı sütünün 2 sene içinde tüketilmemesi halinde terapötik etkisi azalabileceği akılda tutulmalıdır. Nem miktarı arısütü taze ise %70 altında, liyofilize ise %5 altında olmalıdır. Arı sütü yanlış arıcılık uygulamalarıyla antibiyotiklerce kirletilebilir. İyi kalitede arı sütü için organik arıcılıkla üretim tercih edilmeli ve saklama şartlarına hassasiyet gösterilmelidir (Krell R., 1996).

Bal arısı zehri; “Apidiae familyasına mensup bal arılarının (Apis mellifera veya diğer bal arısı türleri ve varyeteleri) abdomeninde bulunan bezlerden salgılanan ve iğnenin dip kısmındaki zehir kesesinde toplanan, içeriğinde başlıca mellitin, apamin, fosfolipaz A2 ve MCD (Mast Cell Degranulating) peptid 401 bulunan; keskin kokulu, acı tadda, sarımtrak renkte, şeffaf, hava ile teması hâlinde çabuk kuruyup kristallenen, asidik özellik gösteren (pH 4,5-5,5) madde.” “Kuru, sıvı veya seyreltilmiş bal arısı zehri, soğutucularda (-20°C) veya dondurulmuş olarak koyu cam şişelerde ağızları sıkıca kapatılarak muhafaza edilmelidir. Bal arısı zehri ambalâjları, taşıma ve satış yerlerinde doğrudan güneş ışığı almamalıdır.” (TSE; ICS 65.140 Türk Standardı, TS 13126/Ocak 2005). Arı zehri özellikle kas-iskelet sistemini etkileyen Parkinson Hastalığı, MS, ALS gibi bazı nörolojik rahatsızlıklarda, Ankilozan Spondilit ve Romatoid Artrit gibi romatizmal rahatsızlıklarda, Lyme Hastalığında, miyalji, fibromyalji, artralji, nevralji gibi ağrılı durumlarda kullanılmaktadır. Bununla birlikte, alerjik reaksiyon riski açısından en dikkatli olunması gereken ürün arı zehiridir. Arı zehrinin kalitesi için uluslararası bir standart tam olarak henüz yoktur. Dondurarak kurutulmuş formu için belli kalite kriterleri ilaç firmalarınca takip edilmektedir: su içeriği %2’den az, suda çözünebilir maddeler %0,8’den az, şekerler %6’dan az olmalıdır. İçeriğindeki protein ve peptidlerin biyoaktivitesi yeterli, toksisitesi LD50 3,7+/- 0,6 mg/kg (TSE 2,8 mg/kg) olmalıdır. Balarısı zehirinin doğru bir şekilde toplanması ve temiz olması gerekir.

Apiterapide Klinik Çalışmalar

Apiterapi çalışmalarında son yıllarda önemli bir artış söz konusudur (Ozturk O, Selcuk MY.; 2016) ve Brezilya, ABD, Japonya, Çin, Türkiye gibi ülkeler bu çalışmalarda üst sıralardadır (Şenel E, Demir E., 2018).

Bal: Dünya Sağlık Örgütüne ve bir Cochrane derlemesine göre bal, antiinflamatuar, antimikrobial, antitusif özellikleri sebebiyle öksürük ve soğuk algınlığı için uygun bir tedavi yöntemidir(WHO, 2001; Mulholland S. Chang AB., 2009; Öztürk O, Ünal M., 2018). Almanya, Norveç, İspanya, Venezuela, Hindistan, Nijerya, Gana’da ve Orta Doğu’da üst solunum yolu enfeksiyonlarında oldukça revaçtadır ve uzun zamandır tedavide yer almaktadır (Doğaroğlu M, Sunay A E, Samancı T., 2014; Qidwai W. ve ark., 2003; Koepke R, Sobel J, Arnon SS., 2008). Norman ve ark.’nın bası yaralarında kullanılan antibiyotikleri ve antiseptikleri araştırdıkları sistematik derlemede bal ile kombine antiseptik ve antibiyotik tedavisi arasında belirgin bir fark bulunmamıştır (Norman G. ve ark., 2016). Başka bir sistematik derlemede, bal kullanımının topikal antibiyotik kullanımına göre daha hızlı ve başarılı yara iyileşmesi sağladığı görülmüştür (Norman G. ve ark., 2017). Çocuklarda diş çekimi sonrası yara iyileşmesinde de bal kullanımının olumlu etkisi olduğu saptanmıştır (Mokhtari S. ve ark., 2019). Antioksidan yönünden zengin diyetlerin α-amilaz ve α -glukozidazın dengesini koruyup, pankreatik hücrelerinden insülin üretimini / salgılanmasını teşvik edip, çeşitli vücut dokularında açılan glukoz kanallarını artırabileceği ve böylece diyabet yönetiminde işe yarayabileceği gösterilmiştir (Mahomoodally FM. ve ark., 2012). Khan, baldaki biyoaktif bileşiklerin / antioksidanların antidiyabetik amaçla kullanılabileceğini ifade etmiştir (Khan AR., 2019). Malezya’da postmenopozal kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada, Tualang bal takviyesinin diyastolik kan basıncını anlamlı düzeyde düşürdüğü gösterilmiştir (Wahab SZA. ve ark., 2018). Multifloral balın topikal uygulamasının Herpes labialis ve Herpes genitalis için asiklovir kremden daha etkili olduğu, ortalama iyileşme süresini 3 gün kısalttığı saptanmıştır (Al-Waili NS., 2004). İnsanların %90’ının Herpes simplex virüs ile enfekte olduğu hatırlandığında, (Semprini A, Singer J, Shortt N, Braithwaite I, Beasley R., 2017) bu kadar sık görülen bir enfeksiyonda baldan yararlanmak gayet akılcı olabilir.

Propolis: Propolisin hücre bölünmesinin kontrolünde önemli rol aldığı, kanserli hücre büyümesini önlediği ve kanser hücresinin apopitozunu sağladığı saptanmıştır (Kurt F.Ö. ve ark., 2010). Propolis özütünün aktif bir bileşeni olan kafeik asit fenetil ester (CAPE), spesifik olarak NF-κB'yi inhibe eder. Antioksidan, antiinflamatuar, antiproliferatif, sitostatik ve en önemlisi antineoplastik özellikler gösterir. 10 μM konsantrasyonda, insan nötrofillerinde ve ksantin / ksantin oksidaz sisteminde reaktif oksijen türlerinin üretimini tamamen engeller (Ozturk G. ve ark., 2012). İtalya’da yapılan bir çalışma, propolis ve içerisindeki CAPE’nin, IL- 1beta'nın zararlı etkilerini durdurabildiğini belirtmektedir, bu etkinin kıkırdak dokuyu inflamatuar süreçlerde koruyabileceği öngörülmüştür (Cardile V. ve ark., 2003). CAPE’nin DNA sentezini baskılayarak İnsan T hücre çoğalmasını engellediği görülmüştür (Márquez N. ve ark., 2004). Bu gibi mekanizmalarla insan fibrosarkom hücrelerine ve melonositik hücreler üzerine etki ettiği gösterilmiştir (Hwang H.J. ve ark., 2006; Chen CN, Wu CL, Lın JK., 2007). Akciğer kanserleriyle ilgili çalışmaların ise umut verici düzeyde ilerlediği iddia edilmiştir (Chen M.F. ve ark., 2004).

Propolisin bakteriler, virüsler, protozoalar ve mantarlara karşı savaşabildiği gösterilmiştir (Bastos EMAF ve ark., 2008). Propolisin insan tüberküloz basiline karşı etkisi kanıtlanmıştır (Sforcin JM., 2007). Fakat virüslerle savaşta bakterilerde olduğu kadar parlak başarılar kazanılamamıştır (Ünal M, Öztürk O, Selçuk MY, Oruç MA., 2020). Yine de, Jautová ve ark.’nın Herpes labialis tanılı 199 hasta üzerinde yaptıkları bir çalışmaya göre, günde 5 kez kullanılan propolis ekstraktı ile hazırlanan dudak kreminin asiklovir kreme göre daha erken tedavi ettiği saptanmıştır (Jautová J. ve ark., 2019). Farklı bir çalışmada asiklovire karşı Herpes zoster’de de denenen propolisin antiviral ve antiinflamatuar etkisi daha güçlü bulunmuştur (Tomanova D, Holcova S, Hladikova M., 2017). Siqueira ve arkadaşlarının çalışmasına göre, kronik periodontitis olgularından izole edilen Candida türlerinin çoğunun kırmızı propolis alkollü ekstraktına karşı duyarlı olduğu tespit edilmiştir. Klorheksidin'e benzer şekilde fungistatik ve fungisidal aktivite görülmüştür (Siqueira ABS ve ark., 2015). Ağız yıkama suyu olarak propolis oral mikroorganizmalar üzerine klorheksidin kadar etkili görülemese de gingival fibroblastlar üzerine daha az sitotoksisite göstermiştir (Ozan F. ve ark., 2007). Elektron mikroskopu ile propolisin dental tübülleri kapattığı bilinmektedir (Almas K, Mahmoud A, Dahlan A., 2001). Fratellone ve ark. propolisi siğil, otitis media ve sedef hastalığını tedavi etmek için kullanmaktadır (Fratellone PM, Tsimis F, Fratellone G., 2016). Tayvan’da okul performansı ve duygusal durumu iyileştiri etkisi sebebiyle ilköğretim öğrencileri arasında sıkça kullanılmaktadır (Chen SY ve ark., 2007). Tedavi amaçlı kullanımlar için günde 1–3 gr’lık dozların tavsiye edildiği bildirilmektedir (Kutluca S, Genç F, Korkmaz A., 2008).

Arı Sütü: İnsan sağlıklı fibroblastlarında topikal olarak uygulama sonrası prokollojen tip-1 ve TGF-β1 üretimini artırarak ultraviyole aracılı yaşlanmaya karşı koruyucu olduğu kromatografikolarak gösterilmiştir (Han SM ve ark., 2011). Fratellone ve ark. arı sütünü yara iyileştirmek, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek için kullanmaktadır (Fratellone PM, Tsimis F, Fratellone G., 2016). Kemoradyoterapiye bağlı mukozitte topikal kullanımın iyileşmeyi hızlandırdığı görülmüştür (Yamauchi K, Kogashiwa Y, Moro Y, Kohno N., 2014). Morita ve ark. sağlıklı gönüllülerde 6 ay boyunca günde 3000 mg arı sütü kullanımının plaseboya kıyasla eritropoez, glukoz toleransı ve mental sağlık üzerinde iyileştirici etkisi olduğunu bildirmişlerdir (Morita H. ve ark., 2012). Glisemik düzenlemede arı sütü takviyesinin etkinliğini gösteren bir sistematik derlemeye göre, diyabetik insanlar için günde 1000 mg taze arı sütü ideal doz olarak görünmektedir (Omer K, Gelkopf MJ, Newton G., 2019). Postmenopozal kadınlarla yapılan başka bir çalışmada günlük 800 mg oral arı sütü ile sırt ve bel ağrılarında, ayrıca anksiyetede düzelme görülmüştür (Asama T. ve ark., 2018). Arı sütü vajinal kremi, postmenopozal kadınlarda yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde konjuge östrojenin vajinal kreminden ve yağlayıcıdan önemli ölçüde daha etkili bulunmuştur (Seyyedi F, Kopaei MR, Miraj S., 2016). Chiu ve ark çalışmasında üç ay boyunca arı sütü kullanan sağlıklı gönüllülerin total kolesterol ve LDL seviyelerinde önemli ölçüde düşüş görülmüştür ve böylece kardiyovasküler hastalık riski hafiflemiştir (Chiu HF ve ark., 2017).

Polen: Arı poleni proteinler, serbest amino asitler, 200'den fazla enzim ve şeker gibi insanlar için gerekli tüm besinleri içerir. Sığır etinden %50 daha fazla protein içerir ve et, yumurta ve süt ürünleri gibi hayvansal proteinlerden daha çok temel amino asitlere sahiptir kullanmaktadır (Fratellone PM, Tsimis F, Fratellone G., 2016). Literatürde polenin prostat hiperplazisi ve alerjik hastalıklarda kullanılabileceği ile ilgili epidemiyolojik araştırmalar mevcuttur (Doğaroğlu M, Sunay A E, Samancı T., 2014). Fratellone ve ark. arı poleninin beyin, kalp, karaciğer ve prostatın işlevlerini de geliştirdiğini, antidepresan, iştah modülatörü ve spor aktivitesinde dayanıklılığı arttırmak için kullanılabileceğini belirtmiştir. Etkili bir diyet müdahalesi olarak kullanmak mümkündür. Hem kabızlık hem de ishal için günde bir çay kaşığı tüketmeleri tavsiye edilmiştir. Tiroidit, multipl skleroz, sistemik lupus eritematozus ve çölyak hastalığı gibi otoimmün hastalıklarda tavsiye edilmiştir. Radyasyona karşı koruyucu olduğu bilinmektedir kullanmaktadır (Fratellone PM, Tsimis F, Fratellone G., 2016). Bu veriler ışığında palyatif servis hastalarında veya anoreksiyada kullanılması mantıklı olabilir, daha fazla klinik çalışmaya ihtiyaç olduğu açıktır.

Arı Zehri: Arı zehiri tedavisi, diğer bir deyişle apipunktur, antikoagülan, antienflamatuar, analjezik özellikleri nedeniyle kas-iskelet sistemini etkileyen Parkinson hastalığı, MS, ALS gibi bazı nörolojik rahatsızlıklarda, Ankilozan Spondilit ve Romatoid Artrit gibi romatizmal rahatsızlıklarda, Lyme Hastalığında, miyalji, fibromyalji, artralji, nevralji gibi ağrılı durumlarda kullanılmaktadır. Lee ve ark. apipunkturun kas-iskelet ağrısı tedavisindeki etkinliğinin herhangi bir ek ajan olmadan yapılan akupunkturdan daha yüksek olduğunu göstermiştir Devamlı arı sokmasına maruz kalan arı yetiştiricilerinin çok nadiren kas ve eklem problemi yaşadıkları bilinmektedir (Hellner M, Winter D, von Georgi R, M¨unstedt K., 2008). Arı zehri ayrıca böcek sokmalarına alerjisi olanları ve hatta sinovit, akne, püstüloz, hiperostoz ve osteit (SAPHO) sendromunda duyarsızlaştırma amaçlı kullanılır. Nitecka-Buchta ve ark.’nın 79 hastayı kapsayan çalışmasının sonuçlarına göre, masseter kasına arı zehri uygulaması yapılan vaka grubunda miyorelaksan etki plasebo uygulanan gruba göre daha anlamlı düzeyde bulunmuştur. Bunların dışında, arı zehri çok sayıda güzellik ürününde kullanılmaktadır çünkü kan akışını arttırır ve uygulanan alanı dolgunlaştırır, kollajen ürettirir.

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği, balın ‘kronik deri yaralarında’, bal, polen, propolis ve arı sütünün ‘immün sistemi destekleyici’, arı zehrinin ise ‘kas-iskelet sistemi’ sorunlarında’ kullanılabileceğine işaret etmektedir. Yakın bir tarihte yürürlüğe girenGeleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarının Klinik Araştırmaları Hakkında Yönetmelik ile apiterapi alanında klinik araştırmaların ivme kazanması ve yeni endikasyonların belirlenmesinin önü açılmıştır.